7 Mayıs 2011 Cumartesi

doğal afetler video

DEPREM

Fault types
Deprem, (ya da diğer adlarıyla Yer Sarsıntısı, Zelzele [1]) yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Sismik aktivite ile kastedilen meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. Depremler Sismometre ile ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına da Sismoloji denir. Depremin Moment magnitüd ölçeği (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve altı şiddetteki depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstü şiddetteki depremler yıkıcı olabilir. Sarsıntının şiddeti Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. Depremin meydana geldiği noktanın derinliği de yıkım kuvvetine etkilidir ve yer yüzüne yakın noktada gerçekleşen depremler daha çok hasar vermektedir.[2]
Dünya yüzeyinde gerçekleşen depremler kendilerini bazen sallantı bazen de yer değiştirme şeklinde göstermektedir. Bazen yeryüzüne yakın bir noktada güçlü bir deprem gerçekleştiğinde tsunamiye sebep olabilir. Bu sarsıntılar ayrıca toprak kayması ve volkanik aktiviteleri de tetikleyebilir.
Genel olarak deprem sözcüğü herhangi bir sismik olayın -Doğal bir fenomen olarak gerçekleşmiş veya insanların sebebiyet verdiği- ürettiği sismik dalgaları adlandırmak için kullanılır. Depremler genellikle kırıkların (fay hatları) çatlamasıyla oluşur. Bunun yanı sıra volkanik faaliyetler, toprak kaymaları, mayın patlamaları veya nükleer testler sonucunda da gerçekleşebilir.

KURAKLIK

KURAKLIK

Bir bölgede nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan su kıtlığı olarak tanımlanabilen kuraklık, doğal bir iklim olayıdır ve herhangi bir zamanda ve yerde meydana gelebilir. Kuraklık genellikle yavaş gelişir ve sıklıkla uzun bir dönemi kapsar. Kurak iklimlerin hüküm sürdüğü yerlerdeki hayvanlar ve bitkiler, nem eksikliğinden ve yüksek değişkenlikteki yağıştan dolayı olumsuz etkilenirler.
Kuraklık tabiatın gizli tehlikesi olup genellikle herhangi bir mevsim veya bir zaman diliminde yağış miktarındaki azalmadan ya da dengesizliğinden dolayı meydana gelir. Kuraklık hesaplamalarında bir bölgedeki yağış ve evapotranspirasyon (buharlaşma ve terleme) arasındaki dengenin uzun süreli ortalaması göz önünde bulundurulur. Kuraklıkta; zaman (yağış mevsiminin başlamasında gecikmeler, ürün büyüme mevsimi-yağış zamanı ilişkisi) ve yağışların tesirleri (yağış yoğunluğu, sıklığı) ile ilişkilidir. Yüksek sıcaklık, şiddetli rüzgar ve düşük nem miktarı gibi diğer değişkenler etkili olmaktadır.
Kuraklık, yalnızca fiziksel bir doğa olayı olarak görülmemeli. Kuraklığın, insan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle, toplum üzerinde çeşitli olumsuz etkileri vardır.
Uzun süreli kuru hava, nem azlığı yaratarak orman ve su kaynaklarında azalmaya neden olduğundan, ciddi çevresel, ekonomik ve sosyal sorunlar ortaya çıkar.

SU BASKINI

Sel

Dünyada en sık görülen doğal afet seldir. Tüm “doğal nedenli olağandışı durumlar” a bağlı mal kayıplarının % 40’ı sel nedeniyledir. Sellerin sayısı ve olumsuz etkisi artsa da, ölüm sayısı yıldan yıla azalmaktadır. Ancak yine de tüm dünyada “doğal nedenli olağandışı durumlara” bağlı ölümlerin yarısından fazlası sellere bağlıdır. Ülkemizde ölüme yol açan doğal nedenli olağandışı durumlar arasında seller 2. sırada yer almaktadır. 1903-2004 yılları arasında ülkemizde 100 ve üstü insanın etkilendiği veya 10 ve üstü ölüme yol açmış 27 sel incelendiğinde, meydana gelen sellerden 94.657 kişinin etkilendiği, 1252 kişinin yaşamını yitirdiği görülmektedir. Bu 27 selin yol açtığı toplam zarar 1.971.291.860.000 TL. olarak bildirilmektedir. Sellerin yol açtığı toplam maddi zarar açısından doğal nedenli olağandışı durumlar arasında 2. sırada olduğu görülmektedir. Ülkemizde seller etkilediği toplam kişi sayısında ise 3. sıradadır. hastalıklar daha çok ortaya çıkar. 1. dönem : İlk üç gün, bulaşıcı/salgın hastalık pek görülmez. 2. dönem : Dördüncü günden dördüncü haftaya kadar olan bölümdür.Bulaşıcı hastalıkların görülmesi, sık karşılaşılan bir durumdur. Genellikle sel bölgesinde, selden önce tek tek bulunan hastalıkların salgın yaptığı görülmektedir. 3. dönem : Dördüncü haftadan sonrasıdır. Kuluçka süresi uzun olan hastalıklar, bu dönemde görülür. Hangi hastalıklar görülür? Suyla bulaşan enterotoksijenik E-Coli enfeksiyonları, Şigellozis, Hepatit-A, Leptospirozis hatta Giardiazis salgınları görülme riski artar. Genellikle sel bölgesinde, sel öncesinde görülen hastalıkların salgın yaptığı görülmektedir. Öncelikle su ve besin kaynaklı ishalli hastalıkların ortaya çıkmasını beklenir. Burada temel etken, su, kanalizasyon altyapılarının zarar görmesi, özellikle de sağlıklı içme ve kullanma suyu sağlanmasında görülen aksaklıklardır. Bir başka temel etmen, vektör üreme alanlarının artmasıdır.Vektör ve kemiricilerin kontrolü önemlidir.Olağan koşullarda vektörle bulaşan hastalıkların sağlık riskleri oluşturduğu bölgelerde olağandışı durumlar sonrasında vektör üreme alanlarında genişleme ve insan vektör ilişkisinde artış görülmesi, buna bağlı olarak vektörlerle bulaşan hastalıkların çoğalması beklenir. Sellerden sonra yuvaları bozulan fare gibi kemiricilerin ve yılan, akrep gibi canlıların oluşturduğu sağlık risklerinde artış görülebilir.Fare gibi kemiriciler sel ortamında artar ve enfekte fare idrarı ile kontamine olan sel suları ile bütünlüğü bozulmuş ciltlere temas sonrası “leptospirozis” olguları görülebilir.İzmir’de 1995 yılı kasım ayında yaşanan ve 62 kişinin öldüğü selden sonra toplam yedi kişide leptospirozis saptanmış ve bu hastalardan bir kişi ölmüştür. Sivrisinek üreme alanlarında bir artış olması, sıtma olgularını artırır. Suların içindeki sıvı ve katı atıkların cilde temas etmesi sonucu deri enfeksiyonlarının da artmasını beklenir. Selin ev ve ev eşyalarını etkilemesi, sel geçtikten sonra da etkili olur. Bu etkileme, sağlık sorunlarını uzun döneme yayar. Bu arada, sel sırasında yaşanan sağlık sorunlarının zamanında tedavi edilmemesi, sağlık sorunlarını ağırlaştırır, komplikasyonlara yol açar, tedaviyi zorlaştırır. Peki, neler yapılabilir? 1- Sel riski olan bölgede, hangi sağlık sorunlarının yaşanabileceği önceden değerlendirilmelidir. 2- Düzenli bir bilgi toplama sistemine sahip olmak, kritiktir. Yoksa, oluşturulmalıdır. Bu salt bürokratik bir işlem olarak kabul edilmemelidir; bununla, olası hastalıkların/sağlık sorunlarının erken belirlenmesi ve zamanında müdahalesi mümkün hale gelir. 3- Selden etkilenen evlerde yaşayanlar hergün ziyaret edilerek, sağlık sorunları izlenmelidir. 4- En önemli ihtiyaç, sudur. Sel bölgesindekilere, günlük ihtiyacı kadar temiz su sağlanmalıdır. Su dezenfeksiyonu için en kolay ve en hızlı etki gösteren yöntem klor uygulamasıdır. Suların sürekli dezenfeksiyonu sağlanmalı, sağlıklı olmayan sular için, evlere klor tabletleri dağıtılmalıdır. 5- Halk, kaynağını bilmediği suları kullanmamaları uyarılmalıdır. Sel sularıyla temasın önlenmesiyle ilgili eğitim yapılmalı, bu durumla karşılaşanların ciltlerini sabunlu suyla yıkaması önerilmelidir. 6- Kısa sürede, vektör kontrol önlemleri alınmalıdır. Sıtma için, bu çok önemlidir. Fare ve benzeri kemiricilerin risk durumu da değerlendirilmelidir. 7- Aşılama hizmetleri aksatılmadan sürdürülmelidir.


sel

1.Sel Nedir ?

Sel; sürekli yagmurlardan yada eriyen karlardan olusup, önüne ne gelirse alip götüren su taskinidir.

2.Su Baskini Nedir ?

Suyun, herhangi bir sebeple alçak bölgelerde zarara yol açacak miktarda birikmesidir. Uzun süreli asiri derecede yagan yagmurun olusturdugu  seller su baskinlarina sebebiyet verir. Evleri, köprüleri yikar, ekili topraklari baska yerlere sürükler, agaçlari köklerinden çikarir, insanlarin ve hayvanlarin ölümüne yol açar.

3.Sel ve Su Baskinlarinin Sebepleri:

a.  Bitki örtüsünün azalmasi.
b.  Düzensiz yagislar.
c.  Su taskinlarini önleyen ormanlarin yok edilmesi.
d.  Akarsularin yükselip ekili alandaki topraklari kapsamasi.
e.  Çiplak tepelere düsen yagislarin emilip tutulmamasi sonucunda tas, mil yüklü sularin yamaçlardan inmesi.
f.   Yer alti sularinin yükselerek toprak üstüne çikip alçak yerleri basmasi.
g.  Karlarin erimesi.
h.  Baraj eksikligi.

4.Genel Önlemler

a.   Meteorolojik afet için bir erken uyari birimi ivedilikle olusturulmalidir.
 
b.   Günümüzde yagis alanlari ve yagis yogunluklarinin belirlenmesinde oldukça etkili bir biçimde kullanilan Doppler Radar sistemleri ve uydu datalari ile çalisan erken uyari birimleri teskil edilmelidir.
 
c.   Bu uyari birimi ile koordineli olarak çalisacak il ve ilçelerde kurtarma birimleri olusturulmalidir.
 
d.   Bölgesel radyolar herhangi bir tehlike aninda halki bilgilendirerek uygulayacaklari yöntemler konusunda uyarida bulunmalidirlar.
 
e. Sel öngörüsü için özenli istatistikî çalismalar yapilmalidir.
 
f. Yerel belediyelerce dere ve nehir yataklarina yerlesim konusunda titizlik gösterilmeli buralarda yerlesimin önlenmesinin yani sira olusacak engeller düzenli olarak temizlenmelidir.
 
g. Dere ve nehirlerin denizle birlestigi kanallar düzenli olarak temizlenerek açik olmalari saglanmalidir.
 
h. Kanal islahi yapilmalidir.
i.   Koruyucu set ve gölet yapilmalidir.
 
j.  Ormanlik alan korunmali ve arttirilmalidir.
 
k. Yerlesim alanlari dogru bir sekilde seçilmelidir.
 
l.  Dogal afetlere karsi sigorta sistemi gelistirilmelidir.
 
m.    Halkin ve görevlilerin bu tür konularda egitimi saglanmalidir.

 

5.Sel ve su baskinin sirasinda, evin içinde bulunuyorsaniz,

a. Elektrik salterini kapatin. (Eger salter islanmissa kuru bir zemine geçip kuru bir sopa ile kapatiniz.
b. Elektrikli aletlerin baglantisini kesin ve eger mümkünse yüksek seviyelere kaldiriniz.
c. Içeri dolan suyun akarak geçmesini saglamak için akis yönündeki

YANARDAĞ

Yanardağ

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Yanardağ ya da Volkan, magmanın (dünyanın iç tabakalarında bulunan, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıkla erimiş kayalar), yeryuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekilleridir. Güneş sisteminde bulunan kayalık gezegen ve aylarda (bazıları çok aktif olan) birçok yanardağ olmasına rağmen, bu olgu, en azından dünyada, genellikle tektonik plaka sınırlarında görülür. Ne var ki, sıcak nokta yanardağlarında önemli istisnalar vardır.Yanardağların araştırıldığı bilim dalına volkanoloji (yanardağbilimi) denir.
Endonezya'daki Java Adasında bulunan Semeru Yanardağı.
Öte yandan, eğer magma düşük oranlarda (%52'den az) silika içerirse, lava "mafik" adı verilir ve püskürürken çok akışkan hale gelir ve uzun mesafelerce akabilir. Mafik lav akışının iyi bir örneği, İzlanda'nın neredeyse coğrafî merkezindeki bir püskürme yarığının aşağı yukarı 8.000 yıl önce oluşturduğu Büyük Thjórsárhraun akıntısıdır. Bu lav akıntısı, 130 km ötedeki denize varıncaya kadar akmaya devam etmiş ve 800 km²'lik bir alanı kaplamıştır. Felsik ve mafik terimleri yerine bazen daha eski olan "asidik" ve "bazik" terimlerinin kullanıldığı görülür.Bu Dağı da ilk defa Prof.Dr Mustafa Can Altınöz tırmanmıştır. Ancak bu terimler artık daha az kullanılır olmuşlardır.
  • Kalkan yanardağlar: Şekli kalkana benzeyen dağlar oluşturacak şekilde zamanla biriken yüksek miktarda lav çıkartan yanardağlar çoklukla Havai ve İzlanda'da görülürler. Lav akışları genellikle çok kızgın ve çok akışkan olup uzun akıntılara neden olurlar. Yeryüzündeki en büyük lav kalkanı, 120 km çapındaki ve deniz tabanından zirvesine 9.000 m yüksekliğindeki Mauna Loa'dır. Mars'taki Olympus Mons, bir kalkan yanardağıdır ve güneş sisteminde şimdiye kadar keşfedilmiş olan en yüksek dağdır.
  • Lav kalkanının daha küçük olanlarına "lav kubbesi" (tholoid), "lav konisi" ve "lav kümbeti" adı verilir.
  • Volkanik koniler, yanardağın ağzında biriken ufak kaya parçacıkları fırlatan püskürmelerden dolayı oluşur. Bu püskürmeler, 30-300 m yüksekliğinde, koni şeklinde tepeler oluşturur ve nispeten kısa ömürlü olurlar.
  • Japonya'daki Fuji Dağı, İtalya'daki Vezüv, Antarktika'daki Erebus ya da kuzeybatı Amerika'daki Rainier gibi Stratovolkanlar ya da kompozit yanardağlar, hem lav akıntılarından hem de püskürtülerden oluşmuş yüksek, koni şeklinde dağlardır.
  • Süper yanardağlar, geniş çanakları olan, kıtasal yıkım ve küresel iklim değişiklikleri yaratma potansiyelleri bulunan yanardağ sınıfına verilen addır. Bu sınıftaki yanardağlara aday olarak Yellowstone Milli Parkı ve Toba Gölü gösterilebilir, ancak kesin bir tanımlama yapmak, asgari bir tanımlayıcı şart bulunmadığı için çok zordur.
Yanardağlar genellikle ya tektonik plaka sınırlarında ya da sıcak noktalarda yer alırlar. Yanardağlar uyuyan (etkin olmayan) ya da faal (aktif -neredeyse sürekli çıkış ve kesikli püskürmeler) olabilirler, önceden tahmin edilemeden halâ değiştirebilirler.
Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler.


Yanardağ etkinlikleri genellikle depremler, sıcak su kaynakları, çamur kazanları ve [gayzer]ler gibi yer etkinlikleriyle beraber görülürler. Püskürmelerden önce genellikle düşük şiddette depremler görülür.
Şaşırtıcı olsa da, volkanbilimciler, etkin (aktif) yanardağların sınıflandırılmasında fikir birliğine varmamışlardır. Bir yanardağın yaşam süresi, birkaç aydan birkaç milyon yıla kadar değişebilir. Bu tür bir sınıflandırma yapmak, insanların, hattâ bazen uygarlıkların bile varlık süreleri göz önüne alındığında anlamsız görünebilir. Örneğin, yeryüzündeki yanardağların birçoğu, geçen birkaç binyılda birçok kez püskürmüşlerdir, ama günümüzde herhangi bir etkinlik göstermemektedirler. Bu tür yanardağların uzun ömürleri göz önüne alındığında çok etkin oldukları söylenebilir. Ancak, bizim ömürlerimiz düşünülürse, etkin değildirler. Bu tanımı daha da karmaşıklaştıran ise, harekete geçen ama püskürmeyen yanardağlardır. Bu yanardağlar etkin midir?
Bilim adamları genellikle, püsküren ya da yeni gaz çıkışları veya beklenmedik deprem etkinliği gibi hareketlilikler gösteren yanardağları etkin olarak kabul ederler. Birçok bilim adamı, yazılı tarihte püskürdüğü bilinen yanardağların da etkin olduğunu kabul ederler. Yazılı tarihin bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdiğini, örneğin Akdeniz'de 3.000 yıl geriye, ABD'nin Büyük Okyanus kıyısında 300 yıl, Havai'de ise 200 yıl geriye kadar gittiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Uyuyan yanardağlar, şu an (yukarıdaki tanıma göre) etkin olmayan, ama her an hareketlenmesi ya da patlaması muhtemel yanardağlardır.
Sönmüş yanardağlar ise, bilim adamlarının bir daha püskürmelerini olası görmedikleri yanardağlardır. Bir yanardağın gerçekten sönmüş olup olmadığının belirlenmesi zordur. Örneğin, çanakların milyonlarca yıllık ömürleri olduğu bilindiğinden, 10 binlerce yıl püskürmemiş bir çanağın sönmüş değil uyuyan olarak tanımlanması gerekir. Yellowstone Ulusal Parkı'nda bulunan Yellowstone Çanağı, en az 2 milyon yaşındadır ve 70 bin yıldan beri hiç püskürmemiştir, fakat bilim adamları tarafından sönmüş olarak tanımlanmaz. Doğrusu, çanak sık sık depremler yarattığı, etkin bir jeotermal sistemi bulunduğu ve yüzeyi hızlı değiştiği için, birçok bilim adamı tarafından çok etkin bir yanardağ olarak kabul edilir.

 

 

TEORİDE YANARDAĞLAR

Teoride yanardağlar [değiştir]
Etna (Sicilya, İtalya) Hekla (İzlanda) Kilauea (Havai, ABD) Krakatoa (Rakata, Endonezya) Mauna Loa (Havai, ABD) Mauna Kea (Havai, ABD) Mount Baker (Washington, ABD) Erebus Dağı (Ross Adası, Antarktika) Mount Hood (Oregon, ABD) Mount Fuji (Honshu, Japonya) Mount Rainier (Washington, ABD) Mount Shasta (California, ABD) St. Helens Dağı (Washington,ABD) Novarupta (Alaska, ABD) Popocatépetl (Meksiko, Meksika) Ağrı Dağı (Türkiye)(Ağrı Dağı bir Stratovolkandır ama volkanik faaliyeti vardır) Surtsey (Surtsey adası, İzlanda) Santorini (Santorini adası, Yunanistan) Tambora (Sumbawa, Endonezya) Teide (Tenerif, Kanarya Adaları, İspanya) Tungurahua (Ekvador) Vezüv Yanardağı (Napoli Koyu, İtalya) Llaima (Şili) Pelée (Martinik)

Oluşum [değiştir]

Volkanik patlama diyagramı:1.Kül bulutu, 2.Lapilli(volkanik bacadan fırlayan küçük katı parçacıklar), 3.Lav gözesi, 4.Volkanik kül yağmuru, 5.Yanardağ yumrusu, 6.Lav, 7.Kül ve lav katmanı, 8.Jeolojik katmanlar (stratum), 9.Yanal volkanik tabaka, 10.Diatrem, 11.Magma odacığı, 12.Volkanik duvar
Yeryuvarlağının iç kesimlerinin çoğu gibi, magmanın hareketleri ve dinamikleri de fazla iyi anlaşılamamıştır. Ancak, bir püskürmenin, yanardağın altında bulunan katı bir tabakaya (dünyanın kabuğuna) doğru magmanın hareket ederek bir "magma odacığı"nı işgal etmesinin ardından geldiği bilinmektedir. Sonunda, odacıktaki magma yukarı doğru itilir ve gezegenin yüzeyine lav olarak yayılır ya da yükselen magma civardaki yer şekillerinde bulunan suyu ısıtır ve patlamalı buhar çıkışlarına neden olur. Bu çıkışlar ya da magmadan kaçan gazlar, kaya, kül, volkanik cam ve/veya volkanik külün kuvvetli bir şekilde fırlatılmasına yol açar. Püskürmeler daima kuvvetli olmasa da, akıntı veya büyük patlamalar şeklinde olabilirler.
Depremlere ve volkanik püskürmeye yol açan yokedici marj diyagramı
Karada bulunan çoğu yanardağ yokedici plaka marjlarında oluşurlar, yani okyanus kabuğu, daha yoğun olduğu için kıta kabuğunun altına itilir. Hareketli bu plakaların arasındaki sürtünme okyanus kabuğunun erimesine neden olur ve düşen yoğunluk yeni oluşan magmanın yükselmesine yol açar. Magma yükseldikçe kıta kabuğundaki zayıf alanlardan geçer ve bir veya daha çok yanardağ olarak püskürür. Örneğin, St Helens Yanardağı, okyanus plakası olan Juan de Fuca Plakası ve kıta plakası olan Kuzey Amerika Plakası arasındaki marjdan içeride, karadadır.
Duman olarak düşünülen, su buharı ve çoklukla kükürt buharlarıyla karışmış çok büyük miktarlarda ince tozdur. Ateş gibi görünen ise püsküren maddelerin parlamasıdır. Parlamanın nedeni, yüksek sıcaklıktır ve bu parlama toz ve buhar bulutlarından yansır ve bu yansıma da ateşe benzer.
Bir yanardağın en şüpheli bölümü, genellikle kabaca dairesel olan ve içindeki menfez(ler)den (yarıklardan) gaz, lav ve püskürtü şeklinde magma çıkan krateridir. Bir kraterin boyutları büyük olabilir ve bazen derinliği de çok fazla olabilir. Bu tarzda çok büyük şekillere genellikle kaldera denir. Bazı yanardağlar yalnızca kraterlerden oluşurlar ve dağları neredeyse hiç yoktur, fakat çoğu kez krater, inanılmaz yüksekliklere ulaşabilen dağın tepesindedir. Ana bir kraterle sonlanan yanardağlara genelde konik denir.
Yanardağ konileri genelde daha küçük boyutlarda, arada püskürmelerle havaya fırlatılan (püskürtü) kaya kütlelerinin de bulunduğu seyrek külden oluşmuş yapılardır. Yanardağın kraterinde içinden sürekli buhar çıkışı ve kül ve kaya püskürmesi olan birden fazla koni bulunabilir. Bazı yanardağlarda bu koniler dağın derinliklerindeki yarıklarda yer alabilir.

Püskürmeleri tahmin etmek [değiştir]

Bilim, henüz yanardağ püskürmelerinin tam olarak ne zaman meydana geleceğini tahmin edememektedir, ancak geçmişte püskürme olasılığını tahmin etmekte ilerlemeler kaydedilmiştir.
18 Mayıs 1980'de püsküren St. Helens Yanardağı
Volkanbilimciler, püskürmeleri tahmin etmek için aşağıdaki belirtileri kullanırlar:

Sismisite [değiştir]

Yanardağlar uyanırlarken ve püskürmeye hazırlanırlarken her zaman sismik hareket (küçük depremler ve sarsıntılar) gösterirler. Bazı yanardağlar sürekli düşük düzeyde sismik faaliyet gösterirler ama bu faaliyetteki bir artış, patlamaya işaret edebilir. Ortaya çıkan depremlerin türleri, nerede başlayıp bittikleri de önemli sinyallerdir. Volkanik sismisite üç ana biçimde görülür: kısa dönemli depremler, uzun dönemli depremler ve dalgalı sarsıntı.
Kısa dönemli depremler fay depremleri gibidirler. Bunlar, magma yukarı doğru çıkarken gevrek kayanın kırılmasından ortaya çıkarlar. Bu kısa dönemli depremler magmanın yüzeye yakın bir yerde büyüdüğünü işaret eder.
Uzun dönemli depremlerin, bir yanardağın "tesisat sistemindeki" gaz basıncının artışına işaret ettiği düşünülür. Bu depremler, ev tesisatlarında bazen duyulan tangırtıları andırır. Bu salınımlar, yanardağ kubbesinin altındaki magma odacıkları düşünülürse, bir bölmedeki akustik titreşimlere eşdeğerdir.
Dalgalı sarsıntı, yüzey altında sürekli bir magma hareketi olduğu zaman ortaya çıkar.
Sismik örüntüler, karmaşık ve yorumlanması zor olgulardır. Ancak, artan faaliyet, özellikle de uzun dönemler baskın olmaya başlayınca ve dalgalı sarsıntılar ortaya çıkınca korku yaratırlar.
Aralık 2000'de, Meksika'daki Ulusal Felaket Önleme Merkezi'ndeki bilimadamları, Meksika Kenti dışındaki Popocatépetl Yanardağı'nın püskürmesini iki gün öncesinden tahmin ettiler. Tahmin, İsviçreli bir volkanbilimci olan M. Chouet tarafından yapılan ve uzun dönemli salınımların artışı üzerine sürdürülen araştırmalar sonucunda yapıldı. Hükümet 10 binlerce kişiyi şehirden uzaklaştırdı . 48 saat sonra, yanardağ püskürdü. Bu püskürme, Popocatépetl Yanardağı'nın bin yıl boyunca karşılaşılan en büyük püskürmesiydi.

Yeryüzü Şeklinin Bozulması [değiştir]

Yanardağın şişmesi, yüzeye yakın bir yerde magma biriktiğini gösterir. Etkin bir yanardağı gözlemleyen bilimadamları genellikle dağın eteklerindeki eğimi ölçer ve şişmedeki değişim oranını gözlerler. Artan bir şişme oranı, özellikle de kükürtdioksit çıkışlarında ve dalgalı sarsıntılarda bir artış varsa, kısa bir süre içinde gerçekleşebilecek bir püskürme ya da patlamayı işaret eder.

KAYA DÜŞMESİ

KAYA DÜŞMESİ
Deniz, göl kenarlarından ve dik kazı şevlerinden, dik yamaçlardan, mağara tavanlarından, sivri dağ doruklarından, deniz enarındaki dik falezlerden, özellikle süreksizlik yüzeyi ile sınırlanmış münferit bloklarının değişik boy ve çeşitteki kaya veya zemin parçalarının yer çekimi etkisi ile aşağıya doğru hareket ederek düşmesi olayıdır.
Düşen malzemenin cinsine göre “Kaya Düşmesi, Moloz Düşmesi, Zemin (Toprak) Düşmesi” gibi adlar alabilirler.
Serbest Düşme: Herhangi bir makaslama yenilmesi meydana gelmeksizin, kaya kitlesindeki zayıflık yüzeyleri ile sınırlanmış tekil blokların yer çekimi etkisiyle düşmesi olayıdır.
Yuvarlanma: Kaya kitleleri ve şevlerinde zayıflık düzlemleri ile sınırlandırılmış tekil blokların ağırlık merkezinin altındaki bir nokta veya eksen etrafında boşluğa doğru hareket etmesi olayıdır.

Kayma: Şevi ya da yamacı oluşturan malzemede, belirli bir yüzey boyunca ve makaslama yenilmesine bağlı olarak meydana gelen duraysızlık hareketidir

KAYA DÜŞMESİNİN MEYDANA GELMESİNDEKİ ETKENLER

KAYA DÜŞMESİNİN MEYDANA GELMESİNDEKİ ETKENLER
Bir kaya düşmesi olayına jeoloji, jeomorfoloji, iklim ve bitki örtüsü ile insan kaynaklı etkenlerden biri veya birkaçı neden olabilir. Bu faktörler “Ana Nedenler” ve “Tetikleyici Nedenler” olarak 2 gruba ayrılır.
1.ANA NEDENLER:
Jeolojik özellikler
Jeomorfolojik özellikler
İklim ve Bitki örtüsü
2.TETİKLEYİCİ NEDENLER
Donma-Çözülme
Deprem
Patlatma ve vibrasyon
Sızıntı sular
Yamaçtan malzeme alınması
Kontrolsüz kazılar

KAYA DÜŞMELERİNE KARŞI ALINABİLECEK ÖNLEMLER

KAYA DÜŞMELERİNE KARŞI ALINABİLECEK ÖNLEMLER
Kütle hareketlerini önleme; hareketi meydana getiren sebepleri ortadan aldırmak, kaydırıcı kuvvetleri azaltmak ve harekete karşı koyan kuvvetleri arttırmakla sağlanabilir. Kayan ya da kayması muhtemel olan kütlenin ortadan kaldırılması her zaman mümkün olmamaktadır


1. TAŞ VE BETON BLOKLARLA ÖRTME

KAYA DÜŞMESİNDEN SONRA YAPILMASI GEREKENLER

KAYA DÜŞMESİNDEN SONRA YAPILMASI GEREKENLER

İlk önce tehlikeli bölgelerden uzaklaşarak kendinizi güvene alın.
İletişim hatları zarar görmemiş ise bölgenizde meydana gelen afet olayını en yakın idari birimlere haber verin.
Her davranışınız ve yardımınızdan önce mutlaka kendinizin güvende olduğunuzdan emin olun. Unutmayın orada ilerisi için de size ihtiyaç duyulacaktır.
Yakınınızda bulunan elektrik, gaz ve su kaynaklarını hemen kapatın. Çevrenizde gaz kaçağı olmadığından emin olana kadar kibrit veya diğer yanıcı maddelerle aydınlatma yapmaya çalışmayın.
Çevrenizde yaralı veya yardıma muhtaç kişiler olup olmadığını tespit edin. Eğer mümkünse yardım gelene kadar gerekli ilk müdahaleyi yapın. İkincil bir afet tehlikesi
içerisinde değillerse (Yangın, çamur akması gibi) ciddi bir şekilde yaralanmış kimseleri yerlerinden kımıldatmayın.
*      Parçalanmış-kırılmış su ve doğalgaz iletim hatları ile ortalıkta başıboş bir şekilde bulunan elektrik kablolarının yerlerini tespit edin mümkünse çevrelerine ikaz edici levhalar yerleştirin. Gelen yardım ekiplerini bu tehlikelere karşı uyarın ve yerlerini bulma konusunda yardımcı olun.
*      Telefon ve cep telefonu gibi iletişim cihazlarını en az seviyede kullanın.
*      Tehlike arz eden duvarlar, çatılar ve bacalara, harekete geçebilecek kaya bloklarına , devrilebilecek ağaçlara ve direklere  karşı çevrenizdekileri uyarın ve bunların etrafında dolaşmayın.
*      Radyo ve televizyon gibi iletişim araçları vasıtasıyla size yapılacak ikazları dinleyin ve titizlikle uygulayın.
*      Cadde ve sokakları acil yardım araçları için mümkün olduğunca boş bırakın.
*      Hasarlı yapılara eşyalarınızı kurtarmak amacıyla kesinlikle girmeyin.
*      Sakinliğinizi koruyun ve ilk yardım gelene kadar mümkün olan yardımı siz yapın.

*      Kurtarma ve ilkyardım konularında eğitim almadıysanız yapacağınız her yanlış hareket hem sizi hem de diğer insanları zor duruma düşürebilir.

Sonuç olarak
Geçmiş yıllılarda yaşadığımız olaylar ve edindiğimiz tecrübeler ışığında, ülkemizde görülmekte olan şiddetli yağışların heyelan, su baskını ve kaya düşmesi gibi doğal afet olaylarını tetikleyeceği beklenmektedir.
Su baskını, heyelan, kaya düşmesi gibi doğal afetler karşısında dikkate alınması gereken husus:doğal afetten şüphelenilmesi durumunda bölgenin ivedilikle tahliye edilmesi ve ilgili kurumlara ve kişilere olayla ilgili ihbarlarda bulunulması afet olayının önceden belirlenemediği ve ani gelişmesi durumlarında, afetten etkilenmekte olan kişilerin güvenli yerlere ivedilikle nakledilmesi ve bunun yukarıda belirtilen şekilde yapılması can kaybının en aza indirgenebilmesi açısından hayati önem taşımaktadır.
Afet zararlarının azaltılması ve en aza indirgenmesi amacıyla halkın bilinçlendirilmesi ve uyarılması gerekmektedir.